"... Şimdilerde ne zaman bir kayıttan sesini duysam, ona dair bir cümle okusam içinde bulunduğumuz zamanın omuzları düşer..."
1990’ların başında tanıştık Sarkis Usta’yla. Şimdi söylerken fark ettim de ne çok zaman geçmiş aradan. Doğru ya, zamanın mesleği bu; çabucak geçmek. Kumkapı’daki eski Pazar yolunda, patrikhaneye yakın sıralı evlerden birinde oturuyordu, şimdi ise oğlu sevgili Ohannes oturuyor. İki katlı, küçük, son derece mütevazı bir evdi. Sarkis usta ise henüz marangozluk işlerini tümüyle bırakmamıştı. Zanaat icra etmekten emektar elleri göze çarpardı ilk. Nasırlı, kesikli parmaklarıyla, kırık tırnaklarıyla emektar bir el. Bir de o eller, şehriye çorbası yaptığında tavuğun beyaz etini didiklerken fark edilirdi. Sarkis Usta o çorbayı yapmışsa bilin ki ya griptir ya da vücudunda bir kırgınlık vardır, gelen misafire de mutlaka ikram ederdi.
Etrafında çok insan olurdu, arayanı soranı çok fazlaydı. Sokağa bakan demir parmaklıklı pencerenin gerisinde derin mevzular ustanın dilinde yoğrulurdu. Hepimizin bildiği hikâyesini ezberlediği cümlelerle anlatır, o cümleler ağzından dökülürken duruma göre öfke veya muzip bir gülümseme yerleşirdi yüzüne. Anlatılara ise kâh bir şiir kâh bir ağıt eşlik ederdi, masadaki içkinin de etkisiyle. Şimdilerde ne zaman bir kayıttan sesini duysam, ona dair bir cümle okusam içinde bulunduğumuz zamanın omuzları düşer. Ölene kadar gözlerindeki ışıltının kaynağı olan ne öfke ne de mücadelesi söndü. Yaşlanmıştı, bedeni çökmüştü, ama gözlerindeki ışıltı hiçbir zaman sönmedi.
Soykırımla başlayan ağır bir hikâyeydi onunkisi. Tıpkı diğer Ermeniler gibi. Onu diğer çoğunluktan ayrı kılan onun anlatıyor oluşuydu. Türküne, Kürdüne, Çerkezine; herkese anlatıyordu. Ama hikâye o kadar yakıcıydı ki anlattıkça içini soğutacağı yerde yakmaya devam ediyordu. Sonrasında göç, açlık ve ölümler. İstanbul’dan Karaman’a, Karaman’dan da azala azala tekrar İstanbul’a.
Dediğim gibi anlatırdı, daha doğrusu terennüm ederdi desem daha yerinde olur. Konuşmanın bir yerinde üst kata çıkar, kitapların bulunduğu dolaptan anlatısını güçlendirecek bir dergi, kitap, el yazmasıyla geri dönerdi. Öyle ki daha sonraki zamanlarda o kaynak alt katta kalır, mevzu yine aynı konuya geldiğinde kaynak bu kez yakın yerden ortaya çıkardı.
Uzun uzadıya sözlü tarih kaydı yapmıştım kendisiyle, ara sıra o kayıtların kapısını aralıyorum, sesin de yükünün ağır olduğunu düşünüyorum her defasında. Dünya Hepimize Yeter derken hem yüreğini hem de sesini hafifletmek istemişti belki de. O anlatıların içinde beni en çok etkileyen kısım babasının onları Karaman’da bırakıp gitmek zorunda kalışıydı. Sarkis Usta küçük bir çocuktur o sıra ve tek istediği şey yeni bir çift potindir. Babası Toroslarda saklanırken o da babasının kendisine potin getireceği günlerin hayalini kurmaktadır. Sarkis Usta yaşıyorken anlatısının bu kısmını hikâyelendirip Hece Öykü’de Yırtık Potinler adıyla yayınlamıştım. Özellikle şu kısmı her okuduğumda boğazım düğümlenir:
“Arusyak, Lusin ve Sarkis Karaman istasyonuna vardıklarında yağmaya başlayan kar ağır ağır döne döne düşmekteydi. Gazaros, yanında Mehmet’le bir ağacın altında beklemekteydi. Arusyak, Lusin ve Sarkis’e sıkı sıkıya sarılıp korkmamalarını söyledi. Dördünün kısa süren birlikteliğine, tren düdüğünün geceyi delen acı sesi son noktayı koydu.
Gaz lambasının aydınlattığı Karaman istasyonundan, kara bir tren Gazaros’u alıp bilinmez bir karanlığa doğru yola koyuldu. Loş istasyonda Arusyak, köksüz bir ağaç gibiydi. Ayaklarında eski potinleriyle Sarkis ve kestane rengi saçlarında kar tanelerini biriktiren Lusin, her an kopmaya hazır incecik birer dal gibiydiler. Arusyak yitip giden trenin ardından uzayan boş raylara baka kaldı. Ne soğuğu hissediyordu, ne de son yaşadıklarını. Ayaklarını karın içinde sürüyerek Sarkis ve Lusin’i geride bıraktı. Yaşamını aydınlatmasını istercesine gaz lambasının altında durdu. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
“Hey gidi Karaman, kararasın Karaman!” diyebildi. Gücü bedeninden çekildi, dizlerinin üzerine çöktü.
Son bir şeyler daha söylemek gerekirse, ben de birçok kişi gibi Sarkis Usta’yı iyi ki tanımışım. Ve iyi ki yaşamlarımız bir yerinden değmiş birbirine. Sıkıntılı bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde Sarkis Usta’nın deyimiyle dünyanın hepimize yeter olduğunu aklımızın bir köşesinde bulundurmaya devam edelim.
• Sarkis Usta (Çerkezyan) 5 Mayıs’ta 104 yaşına girecek. Bugün Açık Radyo’da “Babil’den Sonra” da Jaklin Çelik’le birlikte ustamızı anmaya- anlatmaya çalıştık. Programın kaydını buradan dinleyebilirsiniz/ Ercüment Gürçay